Sardal

Ömer Orhan

2024

BİRİNCİ BÖLÜM

Zaman güneşi, seyrine devam eder. Mutluluk ve keder, içinde saklıdır. Yolun kenarında; bir, bir buçuk metre aşağıda, bir mekan vardır. İncir ağaçlarından ötürü, farketmek mümkün değildir. Loş ve derme çatma mekana, İncir Altı adını verdim. Buranın müdavimleri bellidir. Genellikle ya oyun oynarlar ya da birbirleriyle sohbet ederler. Oyun masası kurduklarında herkes beş lira para öder. Oyun boyunca masaya çay gelir. Oyun oynamayanlar ise çaylarının parasını ayrı öderlerdi.

Medeniyeti takip etmek gerekir. Medeni hat, her zaman için makbuldür. Günümüzde mobil telefonlar ve aplikeler yaygındır. Bir şekilde uyum içinde olmalıyız. Yirminci yüzyılın sonunda işletim sistemleri bulundu. Yirmi birinci yüzyılın başında ise internet egemen oldu. Masaüstü bir bilgisayarım var. Düşünürken şu sonuca vardım. Masaüstü bilgisayarın medeni hali ne idi, acaba? Buldum. İşletim sistemi olarak kullanmak, interneti diğer teknolojilerle takip etmek. Evde ofisim oldu. Masrafa gerek yok. Aynı zamanda, matbaam da oldu. Çok mutluyum. İnsan eşyalarının kıymetini bilmelidir. Gerisi hikaye vesselam. Medeni çizgiyi iyi tetkik etmek gerekir. Kaldıramayacağımız yükün altına, girmemek lazımdır.
Oyun, kuralsız olmaz. Oyunu Bizans oynadığına göre, en fazla kuralı, Bizans bilir. Kardinal külahı görmektense Türk sarığı görmeyi tercih ederim. Türkler, İstanbul'u fethetti. Bizans'ın isteğide böylece yerine gelmiş oldu. Sizce, Bizans, doğru bir karar mı verdi? Kardinal külahından memnun değil olsa gerek, böyle bir tercihi dillendirmiştir. Ayan beyan açık olan ise dördüncü Haçlı seferinde katoliklerin İstanbul'u yağlamasıdır. Ayan beyan açık olan bir diğer husus ise Türklerin fethi ile din ve vicdan özgürlüğünün gelmesidir. 
Bir matbaam oldu. Medeni bir matbaa. Neden medeni, dediğinizi duyar gibiyim. Belki, Bergama'lıların ve İskenderiye'nin kütüphanelerindeki gibi değildir. Seri harflerle basım yapan Gutenberg'in matbaasına kadar Bergama'lıların ve İskenderiye'nin matbaaları medeni idi. Parşömen kağıdına ve papirüse yazılan eserler, çok sayfalı değildi. Gutenberg ile sayfalarca kitap, çoğaltılarak basılabilir oldu. Yakın zamana kadar matbaa böyle idi. Bundan sonre ise online internet ortamına taşınmıştır. Yazdığınız eseri, yayınlar yayınlamaz, milyarlarca kişiye ulaştırabilir misiniz? Online internet ortamında mümkün. Medeni kazançları, göz ardı etmeyelim.
İKİNCİ BÖLÜM

Tabiat yeniden canlanmaya başladı. Yaprakların serpilip yeşermesi, doğanın hareketlendiğini gösterir. Bahar geldi, hoşgeldi. Leylaklar, beyaz çiçeklerini açtı.  Üzüm salkımı gibi eşsiz bir görselliği sahneliyor.

İncir Altı, leylak delikanlısına da mesken durumundadır. Esasında leylak, sıcak iklimlerin doğasına uygundur. Kar örtüsünden kurtularak, serpilen yörenin leylakları, gerçek bir görselliği bahşediyor. Bu leylakta farklı olan, yüksek rakımlarda da var olduğunu göstermesidir. Matbaanın önüne, leylak sipariş ettim. Tam dokuz tane idi. Eflatun renginde çiçekler açtı. Çok mutlu oldum. Fakat saksılarda tuttuğum için verim alamadım. Velhasılı, leylak güzel ağaçtır. Zambaklar kadar fazla olmasa da, tek tük leylak ağaçları, paha biçilmezdir.

Zaman güneşi, günün ilk saatleri ile İncir Altı'nda da işlemeye devam eder. Sabahın havadisleri, memlekette yaşanan olaylar ve esnafın sorunları konuşulur. Hergün, bıkmadan tekrarlanan sohbetler, müdavimler arasında çeşitli bağların kurulmasına vesile olur. Stüdyodan arta kalan zamanlarda ve bazen sabahın ilk saatlerinde bu sohbetlere bende katıldım. Matbaa diye tanımladığım mekana, stüdyo ifadesini de kullanmaktayım. Çünkü, kayıt işlemleri de yapıyordum. Fakat, bir türlü işin içinden çıkamadım. Stüdyoda kayıt yapabilmek, epey zordu. Tam teşekküllü yapılar bile kayıt ve yayıncılıkta zorlanıyordu. Ekonomik olarakta kolay değildi. Özellikle kira parası ağır gelmeye başlamıştı. Şu anda yayıncılık işlerini sürdürüyorum. Her zorluğun bir kolaylığı vardır. Bir unsur kolaylaştı mı atmamak gerekir. Ben de bu düşünceler içinde, online platformlarda yayıncılığa devam etmekteyim. Bütün bunları niye yazıyorsun, diye düşünebilirsiniz. Fakat yazma ile laf aynı değildir. Mesela lafla tarih yazamazsınız. Fakat kayıt altına alınmış kaynaklardan tarih inşa edebilirsiniz. Yani diğer bir ifade ile lafla peynir gemisi yürümüyor.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

İş icabı, bulunduğum bölgeden ayrılmak zorunda kaldım. Bütün planlarım, allak bullak oldu. Stüdyoyu bırakmak zorunda kaldım. İkamet ettiğim daireyi, baştan aşağı tadilat etmiştim. Apartmanın ilk katında, girişte bir daire idi. Duvarlarını beyaza boyattım. Binanın karkasını tam anlamıyla çıkarmıştım. İçine eşyalar koymak istiyordum ki herşey birbirine karıştı. Başka bir yere gitmek zorunda kaldım. Daha sonraki süreçte, ev sahibi evi öğrencilerin istediğini söyledi. Yardımcı olmak gerekir diye belirtti. Bende tamam diyerek, ev sahibinin teklifini kabul ettim. Böylece stüdyodan sonra evde, elimden çıkmış oldu. Asıl darbeyi ise kredilerden yedim. İncir Altı'na takılan esnaflardan genç bir delikanlı, elinde para olduğunu, yarın teslim etmek üzere bana nakit para verebilir misin, dedi. Bende, para var, fakat kira ve kredi parası diye ekledim. Yarın mutlaka iade etmen gerekiyor, dedim. Tamam, diyerek parayı aldı. Hülasa, ertesi gün ödemedi. Bende nakitsiz kaldığım için mağdur oldum. Hemen bankalara dilekçe yazarak, borçlarımın maaşımdan tahsil edilmesini belirttim. Tam yedi yıla yakın sürede, maaşımın üçte biri kesilerek ödedim. Fakat ödeme işlemine hiç müdahale etmedim. Zorda olsa böylece ödemede sıkıntıya düşmedim. İncir Altı'nda böyle bir macerada yaşamış oldum. Evdeki hesap, çarşıya hiç uymadı.