EDREM İç bölgelerde oluşan, verimli alanlara verilen ad. Semeresellik yönünden elverişli bölgeler. Gıdasal açıdan kendine yetebilen, beslenme ihtiyacına dönük, açlığa mahal bırakmayan, besleyici ve inovatif olan ürünlerin yetiştiği, verimli, optimum, tarım alanlarıdır. Tahıl üretiminde önemli bir öneme sahip Konya Ovası gibi. Edremsel olarak Aydın yöresinde yetişen İncir de, örnek olarak verilebilir. Bir diğer misal, Doğu Karadeniz'de üretilen çay olarak belirtilebilir.

ENDÜSTRİYE BAKIŞ Hammaddelerin üretim faaliyetleri sonucunda, tüketim maddelerine dönüştürüldüğü, büyük ölçekli faaliyetlere endüstri denir. Endüstri ayrıca, meyve dağ; silo, güneş nimeti demektir. Bu açıdan baktığımızda, meyveyi ve siloyu esas alan bir üretim faaliyetidir. Üç örnekle açıklayalım. Zeytin, incir ve üzüm gibidir.

NASIR NE DEMEK? İnsanların vücudunda olan nasır, ne anlama gelmektedir? Nasır, ya olur ya olmaz, ifadesidir. Mutlak doğrudan olan siloya, duvar koyarak, güneş demektir. Fakat bu durum, ya olur ya olmaz, bir haldir. İnsanlar, bu yüzden nasırı, vücudundan çıkarmak istemektedir.

YATIRIM YERİNE, KAYNAK DEMEK Yatırım ifadesi, doğru olmasa gerektir. Yatmaktan yatırım. Böyle bir ifade yerine kaynak ibaresi daha doğru olur. Döviz ve altını yatırım olarak görmemek, bir kaynak olarak görmek gerekir. Aynı şekilde, konutları da gayrimenkul kaynağı olarak görmek, mantıklı olsa gerektir.

ORTAKLIK TİCARİ BİR FAALİYETTİR Ortaklık, ekonomik faaliyetler içerisinde yer almaktadır. Ticari bir faaliyeti doğurur. Örneğin, borsada bir şirketin hissesini almak, ticari bir yatırımdır. Borsayla fazla uğraşmadım. Fakat İki binlerin başında Net Turizm hissesi almıştım. Şimdi borsada VİOP piyasası ile ilgilenmekteyim.

TÜRKİYE'DE SEKSENDEN BERİ SERBEST PİYASA UYGULANMAKTADIR Serbest piyasa ekonomisi fiyat üzerine şekillenir. Serbest piyasada fiyat mekanizması vardır. Türkiye'de ticaret yapan bir kişi öncelikle ürünlerin fiyatını bilmelidir. Serbest piyasada fiyat bilinmeden ticaret yapılmaz.

ALTIN VE DÖVİZ ALMAK, KALDIRAÇ DEĞİLDİR Kaynaklarımızın bir kısmını altın ve dövizde değerlendiriyoruz. Sarraftan alınan altın ve dövizde kaldıraç, söz konusu değildir. Yatırımlar yapılırken bu hususa dikkat etmek gerekir.

KİRA EKONOMİK KAZANÇ DEĞİLDİR Fatura ticari bir kazanç iken kira ekonomik olarak hiçtir. Ekonomik insan, öncelikle kiranın hiç olduğunu bilmelidir. Çok mecbur kalmadıkça kirada yaşamamak gerekir. Kira yatırımı yapan insanlara ekonomist demek, komik oluyor. Kirada kalırsanız kanun şu şekildedir. Zam ancak bir önceki senenin yüzde onu kadar olmalıdır. Sözleşmelerinizi yaparken bu hususa dikkat etmelisiniz.

FOSİL YAKIT Bu yakıt cinsleri kullanıldığı için küresel ısınma olmaktadır. İklim değişikliklerinin nedenidir. Faso fiso diye kocaman bir devlet var. Bu yakıtları kullanmamak gerekir. Fosdan bir devlet kuramazsınız. Fosurdayarak yaşayamazsınız. Kömür, petrol ve doğalgaz bu tür yakıtlardandır.

SELA MEALİ Perşembe günü, yatsı namazından ve cuma günü, cuma namazından önce, okunan sela ne anlama gelmektedir? Esasda; silo meyvesi, olmaz, demektir. Silo meyvesi, altı ay veya daha uzun süre çürüme, ekşime ve kokuşma olmayan meyveler için kullanılır. Her üründen silo meyvesi olmaz. Selanın asıl ifadesi; silo meyvelerini, vermemektir. Kuru üzüm ve incir, nohut, fasülye, mercimek, buğday... gibi.

KÖY ŞEHİR Mİ? İnsanlar köy ve şehir ayrımını nasıl yapmalıdır? Farklı bir bakış açısı kazandıralım. Köy, az olana doymuş bir göz verek av yapma, demektir. Şehir ise kuyruklu hileye meyve diyerek insana, nimet güneşi demektir. Köy lafzında doğru bir ifade yoktur. Şehirdeki doğru ise meyve ve nimete güneş demektir. Uzmanlar ise farklı bir bakış geliştiriyorlar. Matematiksel bir işlem. Nüfusu, iki binden fazla olan yerler şehirdir.

SADİM NE DEMEK? Sa ifadesi zaman demektir. Dim ifadesi ise göl manasındadır. Kelimeleri birleştirirsek, zaman gölü anlamına ulaşırız. Vakit nakittir. Öyle ise nakit yani para birikimi olan yerler, göldür yani dimseldir. Sadim olan yerlere örnek verelim. Sebze yetiştirilen bir bölgede, hal sadimdir. Mahallede bakkal, turistik bir bölgede otel de sadimdir. 

TARİHİN UNSURLARI Tarih, kelime olarak tarh etme anlamındadır. Tarihte belli bir disiplin mevcuttur. Bu disiplinlerin ayrı ayrı önemi vardır. Yer, zaman, olay ve sebeb sonuç ilişkisidir. Bu unsurlar olmadan tarih inşa edemezsiniz. Diğer önemli püf noktası ise yazılı metinlerden oluşmasıdır. Tarih, MÖ 3200'de Sümerler'in yazıyı bulması ile başlar. Bundan önceki döneme tarih öncesi denir. Sümerler, çivi yazısını Ziggurat'lara kaydettikleri tarım ürünlerine verdikleri sembollerle keşfetmişlerdir. 

YETİŞKİN GEZEREK ÖĞRENİR Yetişkin demek, olgunluk çağına gelmiş demektir. Çocuk, olgunlaşmamış, ham demektir. Ham meyve yenmez. Fakat olgunlaşmış meyve yenir. Sözü uzatmadan asıl konuya gelelim. Yetişkin nasıl öğrenir? El cevap, gezerek. Biraz paranız olsa neye harcardınız? Elbette, seyahate. Değişik coğrafyaları ve insanları görmek, ufkumuzu açar. Kaynaklarınızın bir kısmını, başka yerleri görmeye ayırın. Pişman olmazsınız. 

İDEAL OLMAK Yolculuk üç aşamadır. Birinci aşama, gerçekliktir. İkinci aşama, hakikattir. Üçüncü aşama ise tarikattir. Gerçeklik olmadan hakikat, hakikat olmadan tarikat olmaz. İhtiyaçlarda da bir öncelik sıralaması vardır. Beslenme temel ihtiyaçtır. Diğer ihtiyaçlar önem sırasına göre şöyle sıralanır; barınma, sağlık ve güvenlik. İdeal olma, bu bilgileri tetkik etmekle olur. Hayatımızı yönlendirirken, bu önemli bilgiler, mihenk taşı görevi üstlenmektedir. 

ODADA TEK BAŞINA İnsan toplumsal bir varlıktır. Toplum ile anlam kazanır. Hafta sonu pikniğe gitmek, arkadaşlarıyla akşam yemeği düzenlemek veya ailesiyle alışverişe gitmek, çeşitli sosyal faaliyetlerdir. Toplum insanların ana arteridir. Odada tek kalan insan, bir şekilde toplumsallaşma arayışına girer. Bir tablo, bir çiçek veya bir kitap ona yardımcı olur. İnsanı yalnızlığa itmek, bir insanlık suçudur. Bilerek ya da bilmeden bu suça ortak olmayalım. İnsanların paleolitik dönemde mağara duvarlarına neden resim çizdiğini anlamak zor değildir. 

SINAVLARIN GÖLGESİNDE  Bazılarımız için sınav, hayatın bir parçasıdır. Sınavsız bir hayat, düşünemez oluruz. Bu kadar sınavlara mahkum olmak, sıkıcıdır. İnsan, öğrendikleri ile özgür olmalıdır. Issız bir dağ merasında, birkaç  küçükbaş ve büyükbaş hayvan ile huzur ve sükunet içinde yaşamak, hayalleri ve tabloları süslemektedir. Belki de hayat bu kadar kolay ve dolambaçsızdır. Fakat hangimiz bu sade tasarımı, düşünüyor veya hayal ediyoruz. Kolay alanları, zora sokuyoruz. Halbuki, hayatın içinde oluşan kolaylıklar, gözardı edilmemelidir. Birçok unsur zordur, her zorluğun bir kolaylığı vardır. Boyunduruk altına girmeyelim. Kolay unsurların değerini bilelim. 

HUZUR VE SÜKUNET İnsani özelliklerin oluşturduğu havuza veya kaba, bir nokta koymak gerekir. Sonra, tekrar, insani özelliklere havuz veya kap koyarsak, güneşte kendini gösterirse, huzur var, demektir. Siloya havuz veya kap koyar, bir çift göz verirsek, az olana da kap veya havuz koyarsak, ya olur ya olmaz fakat, meyve ve alışveriş olur. İşte sükunet böyledir. Huzur ve sükunete ihtiyacımız var. Bol keseden harcamamak lazımdır. Tasarruf her daim makbuldür. Har vurup harman savurmak, sonradan pişman olmak, elindekinin kıymetini bilmemek, hayatımızın bir parçası olmasın. Bu yüzden ince eleyip sık dokumak gerekir. 

FELEMES DAİMİ Birçok kişinin felemes ne şimdi, dediğini duyar gibiyim. Daim kelimesi malumdur. Devam eden, süregelen manasındadır. İlk cümleyi alırsak; felemes, gelenek yerine kullanılır. Ne alaka şimdi? İlk defa böyle bir kelime duyuyorum. Şimdi kelime tahlilinden yola çıkalım. Felek derken ne anlıyoruz? Fele olan, ibaresini belirtebiliriz. Felek kelimesinin anlamını verirsek fele olan lafının ne ifade ettiğini bulabiliriz. Dünya, evren, manasında felek kelimesi kullanılır. Felem ise dünyam, evrenim, şeklinde belirtilebilir. Es ifadesi ise geçerli olma, esme manasındadır. Şöyle de açık edebiliriz. Fele yani dünyayı, evreni, mes etme ibaresi de belirtilebilir. Dolayısı ile felemes; gelenek, kermes, festival demektir ve tekrarlanan bir daimdir. 

EDİTE ESEMESİYLE MÜNAZARA Bir yazıyı inceleme, edite etme, orjinalite üzerine yapılan tartışmalar ile olur. Romanda, yaşanmış ya da yaşanması mümkün olma mantığı vardır. Kurgu diye tabir ettiğimiz eserlerde de bir yaşanmışlık vardır. Özde var veya yok esastır. Doğru veya yanlış esasi bir durum değildir. Var kadar gerçek olan kavram, yoktur. Kurgusal eserlerde de durum aynıdır. Sonuçta müellif, kurgu sürecinde, bir varlık ve yokluk oluşturmaktadır. Eser yazıya dökülürken, akla gelen tüm unsurlar, kaleme alınırsa, eserin ana espirisi yok olabilir. Okuyucunun ilgisi kaybolur. Önemli olan okuyucuda da var olabilmektir. 

DAM ÜSTÜNDE SAKSAĞAN, VUR BELİNE KAZMAYI Deyimler zor durumları izah etmede ve anlatmada maharettir. Biz bu ifadelere darbı mesel diyoruz. Fazla kullanmamak lazımdır. Bütün açıklamalara rağmen konu anlaşılmıyorsa, bu ifadelere yer verilir. Yani zurnanın son deliğidir. İnsanlar, tavır ve davranışlarına dikkat etmelidir. İlim, ilim bilmektir. İlim, kendin bilmektir. Sen, kendini bilmezsen. Ya nice yaşamaktır. Yunus Emre'nin bu dörtlüğü birçok konuyu izah etmektedir. İnsanda var olan akıldır. Hayvanda var olan ise iç güdüdür. İç güdüyü tartışamazsınız, fakat akıl tartışmaya açıktır. Farkı, açıklığından gelir. Absürd bir durumu anlatarak, terbiye icat edemezsiniz. Çamur at, izi kalsın, diyen bir kişi için iyi niyet üretemezsiniz. Ahlakı tartışarak, ahlak icat edemezsiniz. Şikayet ederek, huzur ve güven oluşturamazsınız. Ağzınızı eğerek, etik olduğunuzu iddia edemezsiniz. Olayların yaşandığı zamanı tetkik etmeden, günümüz aklıyla tarih yazamazsın. Günümüzden elli yıl öncesine tarih diyemezsiniz. Tarih daha eski dönemler ile olayları açıklar. 

LİMAN Dağların eteğinde, deniz kenarında, elinde torba, hüzün yanında. Neredesin ey deniz? Neredesin ey mavi? Kalbi kalenin, bir duman nefesi. Güneşin ışığı, ısıtır bedeni. Dağlar duman, duman duman, uzakta liman, denizde mavi. Koyu derin limanların kıyısında, savruk zamanlarda. Hey Kaptan! Sür gemiyi, denize denize. Bir gemi, bekliyor, sahili sahili. Bir gemi, geziyor, sahili sahili. Gözler, yalan, söylemezdi söylemezdi. Diller konuştu, kırdı kalpleri. 

PRENSES Dolaşıyorum, sahil ve marinada. Mavi deniz, yelken ve tekne. Suların üstünde, bir ada. Pamuktan pencere, prenses içinde. Seviyor, sevmiyor, papatya falı. 

TÜTÜN TABAĞI Bir kuş kafesinde, iki katlı villada, zemheri ayında, buz kestim aynı zamanda. Beyaz bir odada, sıcacık bir yuva, suyu kaynattım, mutfak ocağında. Çayımı yudumladım, deniz kenarında. Hasırdan bir şapka, tütün tabağında. 

GÜL NASILDIR? Değişik renklerde açan güller, peyzaj halleridir. Gül, çiçeklerini açtı mı, makasla alınmalıdır. Çiçeği dalında bırakılmamalıdır. Aksi takdirde çiçekler, hoş olmayan bir hale dönüşür. Gül fidanı, yere dikilmemelidir. En büyük saksı, gül saksısıdır. Gül, tohumundan, yetiştirilir. Çelikleme, birçok alanda kullanılıyor fakat sadece üzüm çubuğunda çelikleme vardır. Tartışmaya açık bir alan. Bitki türlerinin genetiği ile fazla oynamamak lazımdır. Gülleri almış bir koku. Issos adına. Çimenleri mor bağlamış, çiçeklerinde. Bu günlerde, topraklar, yağışsız, kurşuni. Buz tenli diyar gizleri.

ASMA BAHÇESİ İki senedir asma bahçesi ile uğraşmaktayım. Güzeldir, asma bahçesi. Bu bölgede bağcılık yaygındır. Bağ bir yaşam biçimidir. Sizce bağcı bir bölgenin hayata bakışı nasıl olur? Bu soru ilgimi çekmiyordu. Fakat bağcılığın bir yaşam biçimi olduğunu öğrendikten sonra fikrim değişti. Bağcının yemek kültürü de vardır. Pul biber ve yoğurt bu kültürü çeşit çeşit sunar. Bağcı adam, acı biberi sever. Baharatı, acı biberdir. Nimeti, pekmezdir. Pekmez, soğuk havalarda insanın içini ısıtır. Babamdan kalma, üç bin metre kare bahçede iki senedir iştigal ediyorum. Birçok tasarım yaptım. Fakat en doğrusunu antik akılda buldum. Bağ, elbette bakım istiyor. Duvar, tel, kapı, kamelya gibi tımarlar ön plana çıktı. Antik akılda ise doğallık temel fikirdi. Bende bu akılı mantıklı buldum. 

ESARETİN BEDELİ Esir; meyve, silo nimeti güneşi, demektir. Büyük duvarlar arasında özgürlük uzak görünse de, esaretin bedeli filmi etkili bir tema oluşturmuş. Eşi kendini aldattığı için öldürdüğü iddeasıyla, mahkemeye düşen filmin kahramanı, hapse atılır. Ömür boyu tutukluluk cezası verilir. Fakat, suçlu değildir. Bahsedilen cinayeti filmin kahramanı işlemiyor. Masum olan kahraman, cezaevinde özgürlüğün tanımını yapıyor. Kütüphanede çalışıyor ve kütüphane için bütçe oluşturuyor, okuma yazma öğretiyor. Sonuçta, cezaevinden kaçmayı başarıyor. Pasifikte bir kıyıya yerleşiyor. Hapisteki en yakın dostu da yanına geliyor ve özgür bir hayat kuruyor. Eşinin kendini aldatmasını, suçu olarakta gören filmin kahramanı, farklı bir bakış açısı da kazandırıyor. 

PAZARCI ADAM Köyün birinde bir adam yaşarmış. Pazarcılık yaparak geçimini sağlarmış. Hergün çeşit çeşit yiyecek hazırlar, müşterilerine sunar ve böylece günlerini geçirirmiş. Mesleğini çok seviyormuş. Özenle hazırladığı ürünlerden, mutluluk duyarmış. İnsanın mesleğini severek yapmasının değerini anlamış. Bu yüzden pazarcı amcayı çok severlermiş. Kendisine birçok yiyecek veren bitkilere minnettarlık duyarmış. Onları üzmekten çekinir ve üzerlerine titrermiş. Ayrıca, müşterilerinin değerini bilmiş ve tüketicilerin ne kadar kıymetli olduğunu anlamış. Onlara daha fazla değer vermiş. Değerin fiyatının olmadığını bilir ve mesleğine daha da şevkle sarılırmış. Pazarcı amca, böyle düşündüğü için, müşterilerini de kendisini de mutlu etmeyi başarmış. 

FEDERE İSLİM Müzik meyve, dağ meyve, güneş meyvedir. Nimet silo, ışık denizdir. Federe islim, işte böyle bir durumdur. İslam Öncesi Türk Devletleri'nde federe islim, toy çatısı altında icraat yapmaktadır. Bütün boylar yılda üç defa toplanır. Toyun ilk toplantısında, önemli devlet meseleleri görüşülürdü. Yılın ortalarında yapılan ikinci toplantı, genelde dini bir hava taşırdı. Senenin sonlarında yapılan son toplantıda ise, ülkedeki insan ve hayvan sayıları tespit edilirdi. Bu durum, toyda siyasi kararlar alındığına, yılın her ayında toplanmadığına, meclise dayalı yönetim anlayışı ile benzer özellikler taşıdığına ve toyda çeşitli konuların görüşüldüğüne kanıttır. 

İŞLER GÜÇLER Çalışanın ayıbı olmaz. Toplum, içinde birey olarak var olduğumuz yapıdır. Var olan toplumsal yapı, işbirliği ve işbölümünü gerekli kılmaktadır. Peki, iki kavram arasındaki fark nedir? İnsanlar, öncelikle, işbölümüne dayalı çalışmalar yapmıştır ve fabrikalarda üretim tasarımları işbölümüne dayanmaktadır. İşbirliği ise karmaşık dayanışma modellerini yansıtmaktadır. İşbölümü, basit bir yaklaşım iken; işbirliği, üst düzey bir yaklaşımdır. Endüstri İnkılabı, sanayileşmeyi gündeme getirdi. Buharlı trenin bulunması ve dokuma tezgahları bu inkılabı yansıtır. Fransız İhtilali de ulus devlet kavramını gündeme getirmiş ve böylece, bugünkü yapı şekillenmiştir. İşbirliği ile işbölümünü ayıran temel esas; işbölümünde, işlerin ayrılması ve bir işin yapılmasında, parça parça, bütünsel üretime ulaşmanın hedeflenmesidir. İşbirliğinde ise bütün işlerin birlikte yapılmasıdır. 

BEREKET ÇİÇEĞİ Bağcılıktan olsa gerek bir güzellik, etrafı kaplar. Asmalar, dallarını cömertçe uzatır. Yaprakları ayrı, üzümleri ayrı bir güzelliktir. Bağcılık bazı insanlara zor gelir. Bağla uğraşmak zordur, evladım, derler. Yaşlı insanlar tecrübelidir. Fakat, Anadolu'nun güzelliğidir, bağlar. İnsanlar, değerli olandan mağdur oluyorlar. Nedenini, düşünmek lazımdır. İnsan düşünmeden olmaz. Doğruyu bulacağımızdan eminim. Babil Asma Bahçeleri ile meşhurdur. Babil'in Asma Bahçeleri, İştar Kapısı'nı doğurmuştur. Burada, belli tekniklerle, zirai ürünlerin tohumları muhafaza ediliyordu. Babil'i Babil yapan, Asma Bahçeler ve İştar Kapısı'ydı. Mezopotamya, bereketli topraklara sahiptir. Bereketli Hilal, bu toprakların diğer adıdır. 

SELÇUKLU'NUN KALBİ Türk tasavvuf ehli, Anadolu'nun islamlaşmasında, önemli rol oynamıştır. Konya'nın bir tasavvuf merkezi olduğunu, biliyoruz. Afganistan'dan gelen Mevlana, önemli temsilcilerdendir. Aziziye ve Kapı Camisi etrafında dolaşıyorum. Konya birçok lezzetin üretildiği, bölgelerdendir. Cuma günü, esnaf namaz telaşesi içinde görünüyor. Birkaç giysim var. Bir terziye bırakmak istiyorum. Terzinin namaza gittiğini ve dükkanın kapalı olduğunu öğrendim. Bir kişi, elbiselerimi aldı ve namazdan sonra yardımcı olabileceklerini söyledi. Aynı terziye daha öncede elbise bırakmıştım. Terziyi değiştirmedim. Namaz esnasında açlığımı gidermek için, mekan aramaya başladım. Aziziye Lokantası'nı buldum. Pilav üstü döner istedim. Dönerimi tüketirken, camda tirit reklamını gördüm. Tirit de yemeye karar verdim. Hemen, bir tirit sipariş ettim. Böylece, Konya' nın meşhur tiritini de tüketmiş oldum. Selçuklularda, sigorta sistemi meşhurdu ve dönemlerinde, refah seviyesi yüksekti. 

COĞRAFYA'NIN SEYRİ Kış aylarında, hayat güzeldir. Çevre nasıl ise öyle hareket etmek lazımdır. Gün ortasında, soğuk bir duş ideal görünüyor. Güneş, keyif verici; etrafta, kar ve buz eksik değil. Evlerin çatılarında, sarkıtlar mevcut. Yeni doğan çocuklar, soğuk kuşakta, çeliklenir ve soğuğa karşı direnç kazanması sağlanır. Sıcak kuşakta ise tuzlanır. Böylece, rahatlaması amaçlanır. Tuzlama mı, buzlama mı? İklim, sorunun cevabını vermede, ana eksendir. Yaşadığımız coğrafya, hayatımızı ve davranışlarımızı etkiliyor. Kültürel açıdan farklılıklar oluşuyor. Ekonomi anlayışımız değişiyor. Ilıman kuşakta, sıcak ve soğuk var. Hayat; biraz tuzlama, biraz buzlama, devam ediyor. 

SABAHI KARŞILARKEN Gecenin ardından günün ilk ışıkları, çevreyi aydınlatır. Bazı insanlar, güne erken başlar. Erken kalkmak, insanı dinç ve dinamik yapar. Yeni günü karşılayan, genellikle kahvelerdir. Ocakta, çay demlenir ve müdavimler, güneş doğmadan mis gibi çaylarını tüketir. Kahve, hoş sohbetlerin yapıldığı, günün yorumlarının alındığı, çevreden haberlerin konuşulduğu mekanlardır. Fırıncı, taze ekmekleri hazırlar. Müşterilerine verir. Mahalle bakkallarıda ihtiyaçları karşılamak için, hizmete hazırdır. Velhasıl, erken kalkan yol alır, geç kalkan yolda kalır. Bu minvalde düşündüğümüzde, yeni günün değeri anlaşılır. 

AŞÇI OLMAK İlgi, istek ve yeteneklerinizi aşçı olmaya yönlendirirseniz, keyif alacağınızdan eminim. Nasıl bir aşçı olmak istersiniz? Balık, bal kabağı ya da zeytin yağlı enginar. Levrek, denizin anasıdır. Pullu bir balıktır. Jelatine sarıp leziz bir balık ziyafeti hazırlayabilirsiniz. Bal kabağı ile tatlıda yapabilirsiniz. Zeytin yağlı enginarda tercih edilebilir.
Dağda iseniz silo edilmiş gıda maddeleri kullanmak akıllı bir davranış olmaz. Gıda maddelerini doğal şekilde menüye dönüştürmelisiniz. Bu yüzden levrek, bal kabağı ve zeytin yağlı enginar pazardan yeni alınmış, taze olmalıdır. Dağda değilseniz, levreğin yanında sos da yapabilirsiniz. Bal kabağına tahinde koyabilirsiniz. Zeytin yağlı enginarda, beşamel sos da kullanabilirsiniz. Bir aşçı için dağ ve değili önemli bir nüansdır. Dağdaki için gıda maddelerindeki tüketim fonksiyonu önemlidir. Dağın değilinde de aynı fonksiyon ehemmiyet taşır. Aradaki fark ise gıda maddelerini taze ve tezgahtan tüketmektir. Dağın değilinde, hasattan sonra ürünleri işlemek ve silo etmek, ondan sonra tüketmek, vardır. Faide, bu şekildedir.
Toplam faide; fiyatı az olandan çok tüket, yüksek olandan az tüket, şeklindedir. Bilgi, bir aşçı için ne ifade eder? Mesela, menü oluşturmak istiyorsunuz, ne yapmalıdır? Pahalı gıda maddelerinden az, ucuz gıda maddelerinden çok şekilde, menüyü tasarlamak gerekmektedir. Bu hususta ana eksen, fiyattır. Diğer bir ifade ile ederdir.
Aşçı için iklim de bir dominedir. Soğuk iklimler dağdır, sıcak iklimler ise dağın değilidir. Aşçı bu minvalde sıcak iklimlerde silo edili ürünler, soğuk iklimlerde silo edilmemiş, taze gıdalar tüketmelidir. 
İsterseniz aşçı kelimesinin analizinide yapalım. Bir mutlak doğru tanımıdır. Kuyruklu siloya ve kuyruklu hileye duvar koymaktır. Davranışıda kuyruklu siloya ve kuyruklu hileye duvar koyarak mutlak doğru olmayı bilmektir.
Aşçı için diğer bir nüans, is raf konusudur. İs raf, harcama yapılan yer demektir. Mesela, restoran gibidir. Kelime olarak doğrudur. İşletme, iktisat, ticaret ve pazarlama kavramlarının işlerlik kazandığı yerlerdir. Kuyruklu siloya ve kuyruklu hileye göz yummak; duvar koymamak, aşçı için büyük bir zaaftır ve is rafa yol açabilir.

MARAL'IN SAĞLIĞI Yüksek dağlar, bulutlara değer ve bir o kadarda ulaşılmazdır. Yüceliği, bundan olsa gerektir. İnsan, dağların değerini bilir. Bu yüzden, kimse, sorgulamaz. Giyi Dağı, marallara mesken olmuştur. Eminim, bazıları, maralın ne olduğunu bilmiyordur. Maral, geyik demektir. Sağlığın kutsallığı, marallarla yaşatılır. Giyi Dağı'nda, dört mevsim, belirgin olarak hissedilir. Kış ayları soğuk, yaz ayları ise sıcaktır. Sonbahar, kışa geçişi; ilkbahar, yaza geçişi temsil eder. Doğa, kış ayı boyunca uykudadır. İlkbaharla birlikte yeşerir ve canlanır. Yaz aylarında bitkiler, meyve vermeye başlar. Ağustos, hasatı temsil eder. Buğday, dibeklerde döğülür, kazanlarda kaynatılır. Taş değirmende, un yapılır. Sonbaharda üzüm toplanır, pekmez kaynatılır. Bahçelerden, meyveler taşınır. Depolarda saklanır ve soğuk kış boyunca tüketilir. Ahırdaki hayvanlar için saman hazırlanır. Dağda, keçiler otlatılır. Giyi Dağı, sayamayacağım birçok özelliği ile yaşama mesken olur. Doğallığın çeşit çeşit, birçok değişik halini yaşatır. Sakinlerine, tabii hayatın güzelliklerini bahşeder.