BİRİNCİ BÖLÜM 
  
Asma deyince akla Babilon gelir. Babil'in haritası bir hazinedir. Bereketli ve elverişlidir. Hazinenin anahtarı, Fırat ve Dicle'dir. Ami ve lom ifadeleri, farklı manalara denk gelir. Doğu Anadolu, kaynak olduğuna göre, bu iki ırmağın aktığı ovalar, berekettir. Mutlak doğrunun nimet ve doymuş deniz olduğu coğrafyalar, neden bereket olmasın? Dağ suyu, yerin altından çıkar. Dolayısı ile kaynaktır. Bir yerin Babilon olup olmadığını nasıl anlarız? Birinci şart, dağdan bir kaynak suyunun olması ve bu suyun debisinin yüksek olması gerekir. İkinci şart, kaynak suyunun verimli bir ovaya akmasıdır. Bu ovanın tarım yapmaya elverişli olması da diğer bir unsurdur. Böyle yerler için Babilon ifadesi kullanılabilir. Lom neyi belirtir? Göbeklitepe'de T sütunlar vardır. Bu sütunlar kutsal kabul edilir. Bir inanç sistemini ifade eder. Göbeklitepe, Şanlı Urfa ili içindedir. 

İKİNCİ BÖLÜM 

İkonya'da, bir otelde kalıyorum. Büyük Fırat Oteli. Orta yaşlı bir adam, işletmeyi çalıştırıyor. Otelin girişinde, aslan ve kartal heykeli var. Burası, buğday pazarına yakın. İkonya, tahıl ambarıdır. Buğday pazarında çalışanlar, durumun farkındadır. Büyük Fırat Oteli, bakımsız ve derme çatma görünüyor. Şekil olarak ise mimari bir otel, diyebiliriz. Neden, Büyük Fırat Oteli? Doğu Anadolu'nun en önemli coğrafi zenginliği, damsal olmasıdır. Burada, mandıracılık yaygındır. Büyük Fırat Oteli'nin, bu mıntıkayı tercih etmesinin nedenlerinden birinin, buğday pazarı olduğunu söyleyebiliriz.
 
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 

Sümerler, yazıyı nasıl buldu? Ziggurat denilen tapınaklara, tarım ürünleri konuyordu. Her tarım ürününe, semboller vermeye başladılar. Birçok ifade oluştu. Sümerler, çoğalan bu ifadelerden yazıyı buldular. İnsanlar daha önce duvarlara resim çiziyorlardı. Yazı, insanlık tarihi içinde önemli bir terakkidir. Sümerler, şehir devletleri kurdu. Muazzam bir gelişme. Günümüz medeniyetinin kökeni, ta Fırat ve Dicle'nin aktığı ve denize döküldüğü bereketli topraklara uzanmaktadır. Yazı, medeni hayatın en önemli, sac ayaklarındandır. 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 

Fırat ve Dicle Nehirleri, önemli bir coğrafi zenginlik sunar. Bağdat, bu zenginliğin önemli mihenk taşlarındandır. Babilon'un merkezi Bağdat'tır. Üç senedir bağcılık işiyle uğraşmaktayım. Yaşadığım bölgede, yaygın bir faaliyettir, bağcılık. Aladağ üzümü olarak meşhurdur. Dağda, bağcılık yapılır fakat üzümü, tüketime uygun değildir. Ova olan yerde tüketiciye uygun bağcılık, yapılmalıdır. Yaşadığım bölge dağ, dolayısıyla tüketime uygun değildir. Tüketim yerine dalında kalmalıdır, üzüm. Bütün varımı yoğumu, yediler tükettiler, şimdi tekrar geri kazanmak için çalışmalıyım, diyen bir adam gibidir dağdaki bağ. Halbuki, tüketim olarak görmesek böyle bir zorluk oluşmayacak. Düşünmekte faide var. Yaşadığım bölgenin ovası da var, Elmasun. Ovada bağ yapmaya uygun bölgeler vardır. Rezerv ve fizibilite olarak zengin olan Elmasun bağcılık için elverişlidir. 

BEŞİNCİ BÖLÜM

Dağ, deniz ise verimli bir kaynaktır. Buğday pazarında, nisan yağmurlarına denk gelen bir zaman diliminde, Büyük Fırat Oteli'nde kalıyorum. Otel, soğuk ve çarşının içindedir. Şehir, değişmemiştir. Bundan otuz sene öncede, buğday pazarı hareketli idi. Tek fark, üç tekerli motorların görünmemesidir. Buğday pazarında, kahve dediğimiz mekanlar ağırlıktadır.  Bir tane antika dükkanı var. Kahvede, oturmuş çay içiyorum. Bir adam, yarın akşam mezatımız var, saat sekizde, diyerek birisiyle konuşuyordu. Adam, antika dükkanının sahibi. Köşe dükkan.
Antika deyip geçmeyin, antikanın değerini bilenler bilir. Mandıra kahvaltı veren büyük bir işletme de buğday pazarında dikkat çekiyor. Kahvede, çeşit çeşit tesbih satan, işportacılarda yer alıyor. Yüzükler ve saatler de sergileniyor. Rengarenk tesbihler, aslında yaygın bir yaşantıyı ifade ediyor. Bu durumun farkında olan işportacılar, titizlikle kahvedeki masaya, teker teker tesbihleri diziyor. Benim de işportacıların bu hali, dikkatimi çekti.
ALTINCI BÖLÜM